3 Haziran 2014 Salı

Duvar

Gün ortası, kahve ve ben......işte güzel anlardan birisi, yetişmem gereken randevuyu düşünmek istemiyorum, geç kalsam, erken gitsem sonuç değişmeyecek, en iyisi kahvenin tadını çıkarmak.

Hani o kitaplara, sohbetlere konu olan "anı yaşamak". Bunu herkes kolaylıkla söylüyor, tavsiye ediyor. Neredeyse her kişisel gelişim kitabının bir yerlerinde geçiyor ve hepimiz kendi anımızı yaşamanın ne olduğu ile uğraşıyoruz, adeta moda oldu. Gerçekten öğrenilesi bir olgu mu ?  Değil !

Anı yaşamayı bilmek için yaşamın bir yerlerde elinizden gideceğini bilmemiz gerekiyor, bilmek yetmiyor, yaşamak lazım. Mayam sağlam,  yapıldığım malzeme sağlam değil, suya, ısıya, darbelere direnci zayıf............ve işte bu zayıflığı yaşayıp, fark ettiğinde AN'ın ne olduğunu anlayabiliyorsun.. ........ve artık her an çok değerli olabiliyor. Her zerrenle odaklanıyorsun yaşadıklarına, iliklerine kadar işliyor hissettiklerin çünkü tekrarı olmadığını öğrendin.......... Yoksa öyle anı yaşa demekle yaşanmıyor :)

Demincek o anlardan birine gittim.

Onunla defalarca evde  film izlemiştik, oysa hep sinemaya gitmeyi istemiştim ve gittik. Çok öncesinde bir sohbette beni derinden etkileyen bir türküden bahsetmiştim. Filmin bir sahnesinde o türkü çaldı.........birden bire elimi öyle sıkı  kavradı ki, kemikleri kırılacak sandım..........

Hem türkümü unutmamış, hem de yüreğiyle verdiği gücü elleriyle de hissettirmişti ! İşte o AN'da ne öncesi, ne sonrası..............

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder