30 Haziran 2014 Pazartesi

Domatesin çekirdeği

Kesilen domatesin, patlıcanın, ağacın, karpuzun ve bir dolu nesnenin içinden Allah yazısı çıktığını gazetelerden mutlaka okumuşsunuzdur. Eski yazı bilmediğimden olsa gerek benim kestiklerimde hiç bir şey çıkmıyor :)  Son dönemde ise Ömer Çelakıl bu görevi zerzevata bırakmayarak kendi üzerine aldı. Kuran ayetlerindeki, surelerdeki rakamları matematiğin tüm işlemlerini kullanarak adeta  inanmamızı sağlayacak mucizeler buluveriyor !  Biraz daha zorlasa hepimizin boyunu, kilosunu  hatta vücut kütle endeksimizi bile söyleyecek.

Arkadaşım inanıyorsan inan, sağa sola bakıp bir şeyler bulmana hiç gerek yok. Allah'a inanıyorum dediğinde müslüman bir ülkede kim sana ne diyebilir ?

Şimdilerde ise aynı taktiği ateistler kullanmaya başladı, Tanrı'nın olmadığını kanıtlama uğraşısı içindeler, ellerine geleni kullanıyorlar. Dezavantajları ise zerzevatın yardımcılığından noksan olmaları. Düşünsenize karpuz kesmişsiniz ve çekirdeklerinde latin harfleriyle "there is no God" yazıyor :)  Zerzevat olmayınca geriye evrim kalıyor, bunu da anlatmak cidden zor :)  Milyonlarca yılda evrildiğimize kafamız yatmayınca "neden maymunlar hala ortada geziyor" deyiveriyoruz. Zekamız karşı tarafın zekasıyla sınırlı kalınca iş hepten zorlaşıyor.

Valla hiç uğraşmayın, yorum bile yapmayın, bırakın isteyen istediğine inansın veya inanmasın ! Aslen zayıf olan kendi inancınızı bu şekilde sağlamlaştıramazsınız !

27 Haziran 2014 Cuma

Acının Rengi



..ey acılara tat veren güzellik 

Yüreğimize hoşgeldin 
Geldin de 
Çiçekli dallara döndürdün öfkemizi 
Artık ister dolu yağsın ömrümüze 
İsterse kar 
Biz ki bildikten sonra sevmeyi 
Bütün sabahlar 
Acı renginde olsa ne çıkar


Adnan Yücel 

Sevmeyi bilmediğimi sanırdım, öğrenmişim, bu gece anladım ve anladığımı farkettiğimde bu şiir hafıza çekmecelerimden fırlayıp, dilime vurdu :)  

25 Haziran 2014 Çarşamba

Çocuk Odası

Günlük sohbetler esnasında geçen bir diyalogdan

- bizim zamanımızda çocuk odası yoktu
- yok canım o kadar da değil, benim vardı
- Ciddi misin ?
- Evet, üstelik pembe, erkek kardeşim doğunca, ona mavi, bana da pembe bir takım yaptırıldı,          üstelik komodinleri, makyaj masası bile vardı.
- Benim ailemin durumu iyi değildi, 90 m2 de altı kardeştik, ranzalarda yatardık (bunu söylerken adeta bir gurur vardı, bak nereden nereye geldim der gibi ) Peki o pembe yatak odan da mutlu muydun ?
- Evet çocukluğum çok mutlu geçti, ayrıca başka çocukların odası olup olmadığını düşünecek yaşta değildim, fakat odamın olması da beni diğerlerinden farklı kılmıyordu. Kusura bakma empati yapmak adına "iyi koşullarda yetiştim, fakat mutlu değildim" diyemeyeceğim.

Aniden gelişen bu diyalog önemliydi :

1. Fakirdik ama mutluyduk edebiyatını sevmiyorum, mutluluk illa para ile ölçülmemeli, iyi koşullarda yetişenler de kendi ölçütlerinde mutlu olabiliyorlar, illa servet düşmanlığı yapmak saçma.

2. Alçak gönüllü olmak öğretisi ile büyütülmeme rağmen bir süre sonra bunun çok da gerçekçi olmadığını anlamam. Hiç sıkıntı çekmedim değil, çok da varlıklı olmadım. Lakin yerine göre sahip olduklarımı başkalarının gözüne sokmaktan ve bunlarla var olup, kendimi özdeşleştirmekten sakındım.

Geldiğim nokta ise  ; karşımdaki kendini ezilmiş, hırpalanmış ve değersiz hissediyor ise buna benim yapabileceğim bir şey yok, aksine bu alçak gönüllü yaklaşım onları daha da rahatsız ediyor. Bu duygular tamamen ona ait. Ve dikkat edin hep yardım ettiklerimizden ve özünde değersizlik duygusu yaşayan birine değer verdiğimizde kazık yiyoruz :))

Artık değiştim, varlık içinde yaşayıp, aklım sıra alçak gönüllülük yapıp, bu yanımla övünerek de bir anlamda üstünlük  duygusu yaşamak yerine, göstermekten çekinmiyorum. Gelir dağılımı anlamında hiç bir ekonomik sistemin eşitlik sağlamayacağı aşikar.



24 Haziran 2014 Salı

Kış Uykusu

Dizlerim, dirseklerimdeki yaralara, bileğimdeki ağrılara aldırış etmeden sinemaya gittim bugün. Ne derece sağlıklı bir durum olduğunu bilemesem de, kendime meydan okumayı, sınırlarımı zorlamayı seviyorum.

İlk kez bir filmi konusunu bilmeden, eleştirileri okumadan izledim, bunu başkası yapsa salaklık derdim kesinlikle :) Ödül almış olması da etkilemedi, merak ettim ve gittim.

Giderken yönetmeni, oyuncular ve 3 saat sürdüğünün biliyordum, bu da bir meydan okuma aslında, acaba o kadar saat oturmaya dayanabilecek miydim. Dayandım ve hiç anlamadım geçen zamanı.

İzlerken, savunduğum bazı fikirlerin filmin mesajında olması gururumu okşadı. İlki, "İnsan en kolay kendini kandırır" diğeri ise  "kim, neyi eksik ise sürekli ona vurgu yapar, dilinden eksik etmez". Sürekli dürüstlükten dem vuranlar aslında dürüst değildir der dururum.

Öte yandan kendime eleştirilerimi de bir kez daha gördüm, ne kadar konuşursam konuşayım gizlemeye çalıştığım korkak yanım orada duruyor. Plansız yaşam maceralı yaşam der ve mümkün olduğunca böyle yaşarım, yeni günün getireceği maceraları karşılamak yaşamı daha eğlenceli kılıyor. Acaba gerçekten böyle mi ? Yoksa yaptığım planların gerçekleşmemesi durumunda yaşayacağım hayal kırıklıklarından mı kaçıyorum ? Sanırım her ikisi de :)

Evet filmde yüzleşmeler, eleştiriler oldukça yoğun ve bunlar günlük yaşamda hep var. İçimizden insanlar ve keşke hepimiz bir diğerini bu şekilde eleştirecek ve bu eleştirileri karşılayabilecek güce sahip olsak.

Sanırım iyi bir izleyiciyim ki, filmdeki bir çok simgeyi ve sonrasında ne olacağını anlamakta yanılmadım. Sadece Nejat İşler'in canlandırdığı karakter, parayı ateşe atmasaydı ve şaşırsaydım. O parayı ateşe atmasaydı oğlunun gözündeki değerini ise belki asla kazanamayacaktı.

Çok beğendiğim bir nokta ise karşımızdaki veya yaşamımızdaki insanları tanrılaştırmaya dairdi ! Evet bunu yapıyoruz, tanrılaştırmak olmasa da kusursuzlaştırıp, hayran kalabiliyoruz. Her iki taraf için de hastalıklı bir yaklaşım........gereksiz yük yüklemek. Dedim ya kendimle de yüzleştim ve anladım ki, beklentilerini karşılayamayacağım noktaya gelmemek adına,  olduğumdan fazla anlam yükleyen kişi  ve ilişkiden  kaçmışım !

İzlenesi bir film, ödül kazandığı için değil, emek verildiği için geçireceğiniz 3 saate değer , beğendiğim alıntılardan birini de yazmasam olmaz .......

Vicdan, korkakların kullandığı bir sözcüktür. Aslında güçlüleri korkutmak için icat edilmiştir.
W. Shakespeare 

Şimdi filmle ilgili otoritelerin eleştirilerini okuyabilirim :) 

23 Haziran 2014 Pazartesi

Düş

Elimde telefon, bir yandan konuşuyor, bir yandan yürüyorum...........ayağım burkuldu ve düştüm, düşmek değil, uçtum adeta ! Vekonduğum yerde oturuken telefonu kapatmak bile yok, sakin sakin dinledim, görüşürüz diyerek kapattım. Yardıma koşanlar bile şaştı kaldı..........ne köpek canlıyım.

Dizlerim, dirseklerim sarılı, ayağımda buz torbası, hala oturmuş bir yandan yemek bir yandan akşam üzeri için organizasyon yapıyorum. Canım yandı mı ? Evet, hayat akıyor mu ? Evet !  Yakalayıp yetişmem lazım, sızlanmanın alemi yok :)

Düştüysek kalkarız nasıl olsa !

21 Haziran 2014 Cumartesi

Seviyorum

3 günlük kaçamak arkasına eklenen compact Istanbul programı........sonunda yoruldum :)

Eve gel, valizi bırak, Pendik, yağmur, tekne, macera.......Büyükada'ya varış. Takım olduğumuz belli olsun diye bulunup giyilen rüzgarlıklar ve mutlu son !

Dostlar, sürpriz, tanışmalar, rakı, balık.....................dondurma, bira, bar.............söylenen şarkılar, kediler, köpekler ve atlar.

Huysuz Yaşar'ın ısrarı, tekneye dönüş..................uyku...........Güneşe uyanmak, leziz kahvaltı, Sedef Adası, mutluluk..............

Bir yanın cennet, karşıda koskoca şehir...................deniz, yüzme, kahkaha............

Bu kadar yeter, uykusuzum, yarın size katılamayacağım...........bensiz sönük geçecek biliyorum :))

16 Haziran 2014 Pazartesi

Eyvallah

İnandığım ve savunduğum yaşam söylemlerimden biri  "yakına uzak, uzağa yakın olmaktır". Sadece mesafe olarak değildir  uzaklık ve yakınlık.

Uzağa yakın olmaya çalışırken onu anlamak maksadıyla yaklaşmayı, ön yargılarımdan arınmayı seçer, yakınımdakine uzak olurken ise olaya veya kişiye objektif bakabilmektir.

Bazı şeyleri bilir, uygulayamayız, bu da öyle işte :)

Bir dönem, sevdiğimi ve önemsediğimi sandığım birisine ancak uzaktan bakabiliyorum. Yakınımda sanırken fark edemediğim, belki de görmezden geldiğim bazı huylarını, düşüncelerini, yaptıklarını, uzaktan izlemeye koyulunca...............cidden salakmış diyorum :)  O kişiye atfettiğiniz anlamı, duyguları bir kenara koyabilmek bir hayli zor, çaba gerektiriyor çünkü kendimizi haklı çıkaracak, inancımızı, sevgimizi ayakta tutacak nedenler bulabiliyoruz.

Birden bire sıfır noktasına gelip, manzaraya uzaktan bakıverince akıl başa geliyor :)  Geriye ne üzüntü, ne özlem, ne de özen gösterilen anıların tazeliği kalıyor..........gülümseyip hadi yoluna eyvallah diyorsun !


13 Haziran 2014 Cuma

Gün güzel

Çok güzel bir gün geçirdim, hatta sevincimden ağladım bile !  Böylesine mutlu olduysam ben de birilerini mutlu etmeliyimdim ve kullanmadığım bir tablet bilgisayarı tanıdık birinin çocuğuna verdim...........gözleri parladı ! Kolay mı 5. sınıfa geçmiş, üstelik teşekkür ve onur belgesi almış.

Çok bilmişim ya, karne hediyesi olmadığını; "Murat,  bu öylesine bir hediye, karnenin ve derslerinin iyi olması senin sorumluluğun ve senin için önemli, senden başkasını beklemezdim, üstelik bu bilgisayarı para veren herkes alabilir, fakat teşekkür ve onur belgesi, para ile satılmıyor" dedim.

Birden bire karne çok değerli oldu gözünde :)  çocukları sevindirmek  güzel.

Eve dönerken başka bir güzellik yaşadım. Kırmızıda  bekliyorum, yolun karşısında mendil satan bir adam, belli şarapçı :)  Gülümseyiverdim adama, o da bana eliyle OK işareti yaptı ve yanıma geldi. Camı açtım, 3-5 bozukluk çıkardım, mendili verdi, parayı almadı ve "Senin sağlığın yeter" diyerek gitti :))  Duymasa da senin de diyebildim !

12 Haziran 2014 Perşembe

Başbakanım

Sokaktaki insanım. Okuduklarımı, öğrendiklerimi, değerlerimi, yargılarımı bir kenara bırakıp sadece gözlemlemeye çalışıyor, bir kenara bıraktıklarımın ışığında  en azından fiziksel  olarak var olan beynime spor yaptırıyorum.

Bu sabahki sporum başbakanın neden bu kadar çok sevildiği üzerine; dedim ya sadece gözlem, ilim aramayın, sokaktayım.

Bizim insanımız  - mış gibi yaşar, hep bir başkasının onayını bekler, el alem  pusudadır, hatamıza, mutluluğumuz, sevincimize, sevdamıza diyecek sözü hep vardır. İtaat etmeyi severiz, mevcut olanlar yerine kendi getirdiğimiz ve işimize geldiği gibi dayanak noktası bulduklarımıza. İşte bu dayanak noktasını bulmak için öylesine çabalarız ki, Türk milleti zekidir gibi bir inanç geliştirmişizdir.

İyi görünmek adına öfkemizi bastırır, olur olmadık yerde hır çıkarırız, dikkat edin hır çıkarılan yerde gösterilen gücü alkışlayacak birileri mutlaka olmalıdır.

Birey olarak bastırdıklarımızı Başbakanımız çok güzel ifade ediyor. Kızdığı anda kimseye eyvallahı yok, yani aydın kesimin beklediği ve yıllardır alışageldiğimiz politik dili halka hitabet ediyor ise kullanmıyor."Kızdım, öfkeliyim, siz kim oluyorsunuz" diyor..........işte bu sokaktakinin yıllardır yapamadığı !  Sevdiği ve gönül almak istediğinde okuyor şiirini, döküyor gözünün yaşını........... oysa Türk erkeği duygusunu bastırmak zorundadır, ağlayamaz ! O ise ağlayabiliyor.............

Şiir okuyamayan halkım, şiirleri çok sever aslen ! Sosyal medyadaki paylaşımlara bakıverin...........her yerde yazarı bile belli olmayan dizeler uçuşuyor, kendi sözlerimizle ifade edemediklerimizi, başkalarında buluyoruz. Başbakan ise, makamına, mevkiine bakmadan duruma uygun şiiri hemencecik okuyuveriyor. Ah bir de eşine aşk şiiri okusa, siz görün oy patlamasını :)

En büyük hayran kitlesi  kadınlar. Fizik olarak ortalama Türk erkeğinden  bir tık daha iyi, uzun boylu, giydiği yakışıyor, ailesine düşkün ! Ve duygularını böylesine rahatça dile getirebildiği için biraz da maço  ! Yumruğu masaya vurup, gücünü gösterebiliyor. Kadın kısmı maço adam sever :) Gücü hissetmek ister. Dizilerinde aşkın bol, evlerin saray, arabaların mercedes  olduğu bir ülkenin ortalama kadınları kimi sevsin ?  İki yüzlülük yapmadan düşünün, kaçımıza erkeği veya kadını beyni, düşünce şekli için sevmemiz gerekebileceği öğretildi ? Erkeğin işi ve paralısı, kadının güzel ve beceriklisi makbul oldu :)

Hal böyle olunca - mış gibi davranmaya alışkın halkım, bunu yapmayan Başbakanı tabiki sevecek, üstelik dindar !  Çünkü bu ülkede din konusunda herkesin söyleyecek bir şeyi mutlaka vardır, kimse ben bilmiyorum demez..............burada bile mış gibi yaparız !

11 Haziran 2014 Çarşamba

Babam

İnsanın babası olması nasıl bir şey diye sorardı.................Çok güzel derdim !

Üç yaşında babasını kaybeden biri nasıl bilebilirdi bu duyguyu ? Bilemediği babalığı bize çok güzel yaşattı. Geriye güzel anılar bıraktı, bir evlat olarak bilmeden mutlaka üzmüşümdür, bunu bile hissettirmedi ! Yıllarca ona olan tek kırgınlığımı ölmeden bir ay önce dile getirebildiğimde " Suratıma bakarak ilk defa "üzme beni" dedi. Yıllarca bastırmışlığın öfkesiyle "üzülebilirsin baba" dedim, öyle bir patlama an'ıydı ki, "bak hep sustum, artık susmak yok, biraz da sen üzül ve bunu bilmen gerekiyordu" diyebildim.  Sonrasında pişman olmadım, sanki bir tür hesaplaşmaydı. Çünkü çocukluğumdan beri onun üzülmesini hiç istemedim.  Kız çocukları için babaları adeta bir kahramandır. O ise benim içimin nuruydu ! 

Kendimi bildim bileli hızlı adımlarına yetişmeye çalıştığım, konuşkan gözleriyle anlattıklarını dinlediğim, hala okumaya doyamadığım güzel mektuplarımdı.

Aynı anda 2-3 kitap okur, içince keyiflenir, kızınca küfreder, çocukları sever, fazla da konuşmazdı. Mutfağa girdiğinde patlıcan salatasının en lezizi elinden çıkardı.  Çocukları ve Kambertay'ı yanında ise mutluluk ışığı ela gözlerinden taşardı. 

Ne mutlu bana ki, babamla anılarım var, hani yeni bebek doğunca "allah analı babalı büyütsün" derler ya, işte öyle büyüdüm, üstelik karısını ve çocuklarını çok seven bir babayla.

Yakında bir yıl olacak ve ben onun bakışını, sesini, kokusunu özlüyorum..................



Bana göre fakülteyi değil hayatı birincilikle bitirdi..................


9 Haziran 2014 Pazartesi

Gülümse

Güneş yine göründü, gün güzel, ben güzel.............ruhumda huzur.........her gelen güne heyecanla başlamanın değerini çok yıllar öncesinde öğreten Usta'ya selam :) Sevgili Ustam, öğüdünü, öğretini unuttuğum anlar olmuyor değil.......... sana çok şey borçluyum !

 Çocuk kadınsın derdin :)  yaş alsam da senin nazarındaki  toyluğuma ver !

6 Haziran 2014 Cuma

Racona ters

O olmaz, o bunu yapmaz, aaa nasıl oldu da başıma geldi gibi tepkileri bırakalı çok oldu. Her an, her şey olabiliyor ve hepimizde beklenmeyeni ki, bu iyi veya kötü bir eylem olabilir yapma potansiyeli mevcut. Lakin adabına uygun olmalı.

Arkadaşımı beklediğim mekanda oturacak masa bulamayan birini masama davet ettim. Birazdan kalkacağım, isterseniz oturun. Oturdu. Sıkıntılı bir hali var ve gazetedeki bir haber üzerine sohbet başladı. Kafası türbanlı, eli ekranlı, ufak tefek, gençten ve güzelce bir kadın.Hikayesine gelince:

23 yaşında, 2 yıllık evli, ilkokul mezunu, aşık olmuş ve kaçarak evlenmiş. Kocası işçi, kayın valide ile altlı üstlü oturuyorlar. Evlenince çalışmayı bırakmış. 9 aylık bir oğlu var. Buraya kadar normal, racona uymayan ise şu an yaşadıkları.........

Efendim bu kızımız, facebook'da okey oynarken bir öğretmenle tanışıyor, bir süre sonra arkadaşlık boyutu değişiyor ve aşık oluyorlar...... Derdi ise kocasından boşanıp bu beyle evlenmek, fakat beyimiz çocuğu istemiyor, babasına bırak, nasıl olsa kayın validen bakar..............

"kızım bu adamla görüşüyormusun, beraber oldunuz mu ?" Nedir seni bu denli aşık eden ?"

Bir kaç kez buluşup, yemek yemiş, çay içmişler, beraber olmadık dedi, artık ne derece doğru bilemem. sorarsan çok aşık..........

Bendeki racona ters gelen ve sinirlendiren ise şu : A be kızım hangi ara sıkıldın 2 yıllık kocadan, farz edelim cinsel hayatın kötü, adam seni mutlu etmiyor, neden çocuk yaptın. Hadi yaptın bari biraz büyüseydi velet.......... Ben de anneyim, oğlum 9 aylık iken gözüm ondan başkasını görmezdi, ne zaman yürüdü, dişi çıktı, kaç kelime söyledi.........ne yedi, ne içtiyi gözlemleyip, bunun mutluluğunu eşimle paylaşmaktan başka şeylere aklım ermezdi. O zamanlar facebook yoktu, lakin spastik oyunu okey yıllardır var, gider bir yerde oynardım.

Tamam, isteyen istediğini aldatsın da, buna kılıf uydurmayın. Ortada bir bebek varken kendinize sahip olsanız ne çıkar, daha evliliğin yıpranmamış bile.  Diğer yandan aşık oldum dediğin adam öğretmen, senin gibi ilk okul mezunu biriyle ileride ne paylaşabilir ?  Akıl vermek haddime değil. Birazcık yaşamışlığım var ise," Öğretmen amcam bir süre sonra okeyde daha akıllısını bulunca kaçar gider". Veya hasbam bu veledi kocaya bırakıp, öğretmenden de bir tane yapıp, okey oynarken başkasına aşık olabilir..........İnşallah namus cinayetine kurban gidip 3. sayfaya haber olmaz  !!!

İlişkiler bu kadar kolay bulunup, kolay harcanmamalı.........potansiyel uğruna mevcut olana emek verebilsek............Aşk, sevgi, cinsellik öylesine ayağa düştü ki, herkes aşık !

5 Haziran 2014 Perşembe

Küçücük bir valiz işte !

Küçük kahverengi deri  bir valiz. Çok eskilerden. Annem o valize bebeklik giysilerimi koyardı. İlk çocuğu olduğum için çok özenmiş, her şeyi elleriyle hazırlamış. Zıbınlar, eldivenler, belki sadece bir kaç kez kullandığı kundaklar, önlükler...........Annem iyi dikiş diker, bebeklik giysilerimin çoğunu da kendisi dikmiş. İşte bu valiz 5-6 yaşlarımdan itibaren benim için büyülü bir şeydi. Ne zaman fırsat bulsam, açıp giysilerime bakardım. Kendine has kokusu, içinin pembe saten astarı, gizli cepleri oyalardı beni ve giysilere baktıkça büyüdüğümü görüp sevinirdim. Bazen kendimi anne olarak hayal eder ve onları bir bebeğe giydirirdim. Dağıtıyorum diye annem pek hoşlanmazdı bu durumdan.

Sonra kayboldu, muhtemelen taşınırken zarar gördü ve atıldı. Sonraları başka bir valizim daha oldu, yine kahverengi. Yatılı okurken binlerce kez eşyalarımı içine yerleştirdiğim, yol arkadaşım sert  valiz. Öteki belki deri olduğundan, belki sadece bebek giysilerini sakladığından yumuşaktı. Sert olanı  hala saklıyorum  :)  Kilidi bile bozulmadı.......

Dün gece rüyamda bebek valizimi gördüm. Bir arkadaşımın evindeki dolabın sol üst köşesindeydi ve arkadaşım onda kalan bir kaç parça eşyamı bu valize tıkmaya çalışıyordu. Sabah uyandığımda çocukluğum geldi aklıma............sonrasında tıkılmaya çalışılan eşyalarım, en iyisi  isteyeyim yollasın...................bilinçaltım onları unutmamış ki, bebek valizime koyup bana verdi........İstesem ayıp olmaz sanırım.

3 Haziran 2014 Salı

Duvar

Gün ortası, kahve ve ben......işte güzel anlardan birisi, yetişmem gereken randevuyu düşünmek istemiyorum, geç kalsam, erken gitsem sonuç değişmeyecek, en iyisi kahvenin tadını çıkarmak.

Hani o kitaplara, sohbetlere konu olan "anı yaşamak". Bunu herkes kolaylıkla söylüyor, tavsiye ediyor. Neredeyse her kişisel gelişim kitabının bir yerlerinde geçiyor ve hepimiz kendi anımızı yaşamanın ne olduğu ile uğraşıyoruz, adeta moda oldu. Gerçekten öğrenilesi bir olgu mu ?  Değil !

Anı yaşamayı bilmek için yaşamın bir yerlerde elinizden gideceğini bilmemiz gerekiyor, bilmek yetmiyor, yaşamak lazım. Mayam sağlam,  yapıldığım malzeme sağlam değil, suya, ısıya, darbelere direnci zayıf............ve işte bu zayıflığı yaşayıp, fark ettiğinde AN'ın ne olduğunu anlayabiliyorsun.. ........ve artık her an çok değerli olabiliyor. Her zerrenle odaklanıyorsun yaşadıklarına, iliklerine kadar işliyor hissettiklerin çünkü tekrarı olmadığını öğrendin.......... Yoksa öyle anı yaşa demekle yaşanmıyor :)

Demincek o anlardan birine gittim.

Onunla defalarca evde  film izlemiştik, oysa hep sinemaya gitmeyi istemiştim ve gittik. Çok öncesinde bir sohbette beni derinden etkileyen bir türküden bahsetmiştim. Filmin bir sahnesinde o türkü çaldı.........birden bire elimi öyle sıkı  kavradı ki, kemikleri kırılacak sandım..........

Hem türkümü unutmamış, hem de yüreğiyle verdiği gücü elleriyle de hissettirmişti ! İşte o AN'da ne öncesi, ne sonrası..............

2 Haziran 2014 Pazartesi

Brüksel lahanası

Arkadaşlardan biri bugün çok özel anılarını paylaştı benimle, böyle şeylere yorum yapılmaz, açılmak için beni seçmesine sevindim ........sadece dinledim !  Onu dinlerken benzer şeyleri benim bir başkasına yaşatmış olabileceğimi düşünmeden edemedim. Kendimle özdeşleştirmek değildi, kendimi gereğinden fazla önemseyip işin içine katmak veya vaziyetten vazife çıkarmak değildi !

Benim hikayemde taraf olanı arayabilseydim  benzer duygular yaşamasına neden olabildiğim varsayımıyla  özür dilerdim, çünkü bu yönünü hiç düşünmemiştim !

Özüm özüne kırgın değil !