30 Aralık 2014 Salı

BAL

Yatılı okul.......bir dönem Yeşilçamda  üvey çocukların gönderildiği  yerdir. Yeni hanım çocuğu istemez ve gönderirler, çocuk istenilmediğini anlar.  Hababam sınıfını izlerken ise eğlenceli olduğunu düşünürsünüz.

Bizim durumuz farklıydı, istenmiyor değildik, sadece ailelerimiz  iyi eğitim almamızı amaçlıyordu. Öyle ya, her memlekette yoktu Anadolu Liseleri.  Sınava girdiğimiz de çok da bilincinde değildik, çocuktuk, bilmiyorduk neyin ne olduğunu, çalışkandık, zekiydik ve başarılı olacağımıza inanılan bir sınav bizi bekliyordu.  Aynı okulda gündüzlü okuyanlar muhtemelen işin farkındaydı, o okulun başarılarını, prestijini biliyorlardı, çoğu özel bir ilkokuldan hazırlanarak gelmişlerdi.

Ve bir araya geldik.

Hepimiz kendimize göre algıladık, anlamlandırdık geçen yılları. Evinden okula gidip gelenler için bir okul olsa da bizler için evdi, yuvaydı, arkadaştan öte, kardeşti !  Kimseye açamadıklarımızı paylaştık, ailelerimiz bile ergen sırlarımızı asla öğrenemedi. Hababam kadar eğlenmesek de, çok keyifli anları paylaştık.

Kendi kendine büyümek kolay değildi, yaralarımız da oldu, hatta bazıları öyle izler bıraktı ki, alışkanlıklarımız değişti, kişiklerimiz daha sert oldu. Öylesine bir başınaydık ki, mantığımız, duygularımızı geri de bırakmalıydı. Sonraki yıllarda bir araya gelip konuştukça bu izleri daha  iyi irdeleyebildik.

2014 de birbirimizde ayrılıp kendi yolumuzu gidişimizin  yıl dönümünü kutladık. O güzel çocuklar büyüdü, yaşamı deneyimlerken masumiyetlerini de törpüledi, ancak beraber olduğumuz da biz yine o masum çocuklardık....... Yol boyu edindiklerimiz tabiki bize değer kattı, ancak bir birimizin gözündeki değerlerimiz daha fazla  ve hatta çocukluğunu bilip, yanına gidip "nasılsın" diyemediklerimizle şimdilerde daha da yakınız.

Teknolojinin böylesi hızlandığı, bilginin ve bana göre yüzeyselliğin arttığı bir dönemde kendi neslimi şanslı görüyorum. Yaşamlarımıza dokunurken "beğen" gibi bir seçeneğimiz yoktu ve gerçekten beğendiklerimizle beraberdik. Ulu orta göz önüne sereceğimiz fotoğraflarımız bu kadar bol ve kolay değildi . Ve ailelerimizin sahip olduklarıyla veya ünvanlarıyla hiç ilgilenmedik. Kimin kızı, kimin oğlu olduğundansa, bize ne kadar yakın olduğu önemliydi.

Kazandığımız sadece bir sınav değildi,  bilginin, görgünün, sevginin ne olduğunu bilen o güzel çocukları aynı çatı altına toplamak için bir fırsattı.

Yeni Yılınınz kutlu olsun, hepinizi seviyorum.



25 Aralık 2014 Perşembe

Matematik

Trabzonlu Temel Ağa'nın sevgili torunu Eda'ya verilen ödev ile başı derttedir... Eskişehir'e göç eden arkadaşı Niyazi'ye başına gelenleri yazar: 

"Niyazicuğum. Hani benim küçük torun var ya. Geçen akşam, geturdi ödevini önüme koydi. Bi yandan da ağlay. Zaten dertlerini hep bağa açar. 
 
Dedi ki; 
-"Habunlari anliyamadum. O yüzden da yapamadum. Yarin öğretmen beni dövecek."
 
Dedum ki;
"Ağlama uşağum, bunun içun öğretmen adam dövmez. Simdi oni çözeruk."
Ne mümkün Niyazi kardaşum: Bi tirenlan, bi otobos ayni istasyondan kalkmişlar. Tiren otobostan üçte bir daha hizli gidiy. Otobos iki yerde onbeşer dakka istirahat vermiş. Tiren da bi yerde durmiş, 20 dakka su almiş. Otobos saatte 60 kilometro gidiymiş. Tiren 5 saat sonra gidecegi yere varmiş. Otobos ise ne vakit sonra oraya varacakmiş. 
 
Oğraştum yapamadum. Uşak ağlay. Derken bub ası geldi. O da çözemedi. Diyrum oğa ki, "damat, senun taniduğun tahsilli bi otobos şofori var ise oğa soralim, belki o bilebilur. Yahutta sabah olsun ben uşaği şoforler cemiyetine götüreyum. Onlar arasinda belki tirenle yariş etmiş bi şofor vardur da bize nasihat verur." 
 
Ha, biz bi yandan da uşağa tireni tarif ediyruk. 
Tiren görmemiş ki... Ne anasi görmiş, ne bubasi. Ben da bi tek askerlukte Erzurum'dan Sivas'a gittiydum. Neysa kardaşum, o gece çok kizdum. Diyeceksun ki niye? Uşak daha incir ağacindan duti ayiramay; mezgiti gosteriyrum, hamsi diy; efendum, yumurtanun fabrikada yapilduguni sanay. Biz gelduk araba yariştiriyruk.
 
Yani efendi, otobos saatinda varsa ne olur, geç varsa ne olur? Gurbetten yolci mi bekliysun? Eğer varacaği saat onemliysa, edersun yazihaneye bi telefon, derler sağa otobosun inecegi zamani.. Bu kadarluk mesele içun sabiyi subyani niye telef edersun? Uğacuklarda sarki yok, türki yok, oyun yok; dayamiş matamatiği. 
Ayuptur..." 

23 Aralık 2014 Salı

CHP seçmeni

İki veya daha fazla CHP seçmeni bir araya geldiğinde yaptıkları ilk iş kim olursa olsun parti başkanını eleştirmek. Ne hikmetse her seçmen kendinden o kadar emin ki, bıraksalar partiye başkan olacak, tıpkı her Türk erkeğinin futbolu hakemler ve antrenörlerden çok daha iyi bildiği gibi.

Parti başkanı eleştirisi ile birlikte Atatürk'ün erdemlerinden, ne kadar büyük bir lider olduğundan bahsedilir, asla eleştirilmez ve Atatürk sevgileri yarıştırılır. Adeta bir tür tapınma !  Anlamak değildir bu, kim daha çok seviyor yarışıdır. Bunca yıldır Atanın ilkelerini ve zamanının çok ötesindeki vizyonunu anlamış olsaydık, bugün bu durumda olmazdık.  İlkeleri ezbere bilerek, her bayram mozolesine, büstüne çelenk koyarak ve aynı şiirleri okuyarak onu anladığımızı sandık.

Demek ki, fikri hür, irfanı hür bireyler, çelenkle, otla, çöple yetişmiyormuş !  Onca yıl geçti hala 10. yıl marşıyla yürümekle hele hiç olmuyormuş.

Benim anladığım kadarıyla bu seçmen, özgürlük deyince sadece rakısını içmek, şortunu, minisini rahatça giyinmek istiyor, başkaca da bir derdi yok........

Seçim olur, tatilini kesmez !

Ola ki, tatili kesti, söylemini beğendi diye gider başka bir parti başkanına Cumhurbaşkanlığı seçiminde oy verir, sonra da şapşik olur ! Tamam söylemi iyiydi, neden sadece CHP seçmeni etkilendi, neden AKP ye oy veren kürt seçmen hiç etkilenmedi ?

İlk başlarda, daha tanımadan Ekmeleddin ismiyle dalga geçtiniz. Kardeşim, % 99 ' u müslüman bir ülkede yaşıyorsunuz, Castro'yu mu aday gösterselerdi ? Tamam inanmayın ama yaşadığınız topluma bir zahmet bakıverin.  Dinin sömürüye açık olduğu bir toplumda, sömürmeden dini inançlarını yaşayan birileri neden sizi rahatsız ediyor ?  Rahatsız değilseniz, söz konusu türban olunca "benim büyükannem de başını örterdi ama türbanla değil  " demeyin .

İktidara gelmek için oy kullanmak dışında ne yaptınız ? Yürüyüşlere gittiniz, saatlerce bekleşip en büyük Atatürk imzasını yaptınız.......... bunun kime faydası var, onca saat dikildiniz, imzanın resmi çekildi, sonuç ne ?

Kaç taneniz o kadar saatini mahalle mahalle gezip, insanlarla konuşarak geçirdi ?  Cahil olmakla suçladığımız kaç kişiye bir şeyler öğretmeye çalıştınız, yaşamlarına, yüreklerine dokundunuz ?

Atatürk olsaydı, bırakın arkadaşım ben imzamı atarım, gidin  insanlara bir şeyler öğretin derdi.  Gidin ve onları anlamaya çalışın, yanlış öğrendiklerini doğrulayın, sırtlarını sıvazlayın, bunu sıkılmadan, bıkmadan yapın ki, dönüşü tüm ülke yararına olsun. Yoksa elde bayrak, dilde 10. yıl marşı ile bir şey olacağımız yok !!!

Ve bu şekilde davranarak tutuculuk konusunda bence AKP seçmeninden hiç farkınız yok, onlar en azından çalışıyor !!




Winnie


Kahramanlarım  :) 




19 Aralık 2014 Cuma

Onun Hikayesi III

Evet beklemeden sevdi, sevmeyi görev bildi !  Ve yaşam böyle akıp giderken ben eksik parçamı aramayı akıl bile edemiyordum. Mutluyduk . Taa ki, felaketler birbirini izlemeye başlayana kadar. Sıraya girmiş bekliyorlarmış. Sen de bilirsin, o dönemlerde etrafımızdaki insanların imrendiği bir yaşantımız vardı, hem maddi, hem de manevi anlamda, mutlu aile tablosu çizmiyorduk, gerçekten mutluyduk. Önce işler bozuldu, Mustafa bana belli etmemeye çalıştıkça daha çok battı. Hissediyordum ancak açıkça konuşulmuyordu. Sonrası Gümmmmm.............

Bununla geçse iyi, nasıl olsa toparlardık, beraberdik, para, pul her şey değildi ! Beni bilirsin böyle şeyleri çok dert etmem, göğüs gererim, destek olurum . Var gününde yanındaydım, yoklukta mı bırakacaktım. Elbet bırakmadım.

Tam toparlıyoruz derken, ben tökezledim. Öte yana gidip geldim, O konuyu sonra anlatırım. İçim daha fazla darlanmasın :) Anımsamaya çalışınca neler yaşanmış diyorum. Adamım bana mı, o esnada hastalanan anasına mı, durduk yere kaza geçiren abisine mi koşsun......... Hepimize de koştu. Hatta iki ara bir derede, eve koşup bana pansumana gelen hasta bakıcıyı bile evine bırakırdı. Hiç şikayet etmedi biliyor musun ?  Bir kere bile yüzünü düşürmedi . İşte ben böyle bir adamı aldattım !

Bana karşı bu denli iyi olmasını mı hazmedemedim, bilmiyorum. Kendime göre haklı nedenlerim var.

Ölümden dönünce yaşamı sorguladım, bu kadar mıydı ? On dakikada her şey bitebiliyor muydu ? Lanet beynim her şeyi sorgular olmuştu, ne istiyordum, hayatım böyle mi gidecekti. Bir kadın olarak bitmiştim. Darma duman olmuştum.........Yaş 35 yolun yarısı.....geriye ne kaldı ? Eksik parçam hala yoktu, ne istiyordum ?  Hala beğenilebilecek miydim ? Evet kocam hala beğeniyordu, ona göre çok güzeldim, akıllıydım, ya başkaları için ?  Ve artık inançsız ,korkusuzdum....... sadece on dakika da yok olabilecek isem, korkacak ne vardı ki ? Hiç bir şey !  Korkusuz bir bencil oldum, her şeyi yapmaya hakkım vardı..........



 

15 Aralık 2014 Pazartesi

Zamanın eli

Bazen boş ve gereksiz şeyler için üzülüyoruz.........Oysa kontrolümüz dışında gelişen yüzlerce olay var.......kendimizi ve sıkıntılarımızı bu denli önemsemesek her şey daha kolay olabilir ! 

Tüm bu olanlar kelebek ömrümde kısa metraj film.......sadece bu kadar  :)