31 Ocak 2014 Cuma

Aloha

Çok uzak, gitmeyi hayal bile edemediğim bir şehirdeyim. Deniz kıyısında banklar var, bank yerine zemine oturdum ve sırtımı dayadım. Hava sıcak ve güneş batmak  üzere. Güneşin batışı yerine doğuşunu izlemeyi severim, bu yüzden çok anlamlı değil.  Elimde,  mutlaka yazmam gerektiğini düşünen  Serseri arkadaşımın buraya gelirken yanıma verdiği defterim ve uçakta birilerinden aldığım kalemim.  Düşüncelere daldım, mutlu düşünceler......... hava alanında  karaladıklarımı okuyorum bir yandan.... Şöyle sağa sola bakınıyorum, insanlar hazırlanmış akşam yemeğine gidiyorlar, benim daha vaktim var. Öteki banklar boş........Birazdan sırtımı dayadığım banka bir adam gelip oturuyor. Gülümseyerek selamlaştık, defterimde yazanları okuduğunu hissine kapıldım ve sorduğu soruyla yanılmadığımı anladım.
                  - Which language is this ?
Kafamı kaldırdım, eni konu gözlükleri takmış okumaya çalışıyor.
                   - Turkish
                   - Where are you from ?
                   - From a place where people speak Turkish
                   - First time I met a Turkish woman, I mean anybody from there
Daha sonra aşağıya yanıma indi, o da benim gibi yere oturup sırtını dayadı ve..........
                    - Did you like here ?
                    - Yes, wonderful place, 
Kendi hikayesini anlatmaya başladı. Buraya ilk kez üniversitede okurken geldiğinde hayran kalmış ve bir gün burada yaşayacağına dair kendine söz vermiş.On beş yıldır buradaymış ve bir yayınevi varmış. Elimde defteri görünce sohbet etmek istemiş.
                     - So, did you have an accident, I see some scars.
                      - Yes,  many years ago
                      - Is there a man in your life ?
                      - Yes, why ?
                      - He is a lucky man and take good care of him, as he sees the woman in you, your spirit, he loves you ! Never forget this.
                       - Sanki sadece bunu söylemek için yanıma oturdu ve gitti............. teşekkür bile edemedim.

                   


27 Ocak 2014 Pazartesi

Ekran

TV izlemeyi sevmiyorum. Sürüden farklı olmak veya entellektüel görünmek gibi kaygılarım da yok, sadece ekran karşısında uzun süre oturamıyorum. Zapping yapınca da kafam karışıyor :)  otur kalk, git gel, arada kitap dergi karıştır, hatta bazen örgü örmek derken, çok denedim oturamadım.  Böyle olunca da koyverdim gitti.  

Bir kaç popüler dizi izlemeye kalkışmışlığım var, ne göreyim ortalık entrikadan geçilmiyor. Evler, insanlar süper, yollarımız 4x4 den geçilmiyor, herkes şık, her şey ellerinin altında.........bu sevdam da çabuk geçti.

İzlemesem de, takip ederim.  Son bir kaç gündür gündüz yayınları dikkatimi çekti. Otobüslerde artık TV izlemek mümkün, bir kaç yola gidince ben de takıldım.  

Anne, oğlu ve gelin ( gelin adayı).........tam bir işkence !  Erkeğe sorulan soru :  Annenizin mi, eşinizin mi dediği olur ?........aha napsın çocuk, yukarı veya aşağı tükürme şansı olmadığından doğrudan soruyu sorana tükürse yeridir.  Bu ara anne ve eş, erkeğin olası cevabı üzerine yorum yapıyor. "Tabiki benim dediğim" olur diyorlar ve sonunda birinin suratı asılıyor ve "görürsün sen "  bakışı bir kaç soru sonra eyleme dönüşme riski taşıyor.

Bir de en azından bana "çok şükür kızım yok" dedirten anne - kız yarışması var. Öyle kızlar var ki, çarpacan suratına, embesillllll, beceriksiz, kafasız....... rabbim  erkek soyunu bunlardan koru..... İstedikleri olmayınca "anne yaaaaaaaaaaa" deyişleri var ki, oy oy oyyyyyyy !

Akşamları araba için yarışan karı kocaları anlatmaya gerek var mı ?  Bir araba için birbirlerine yapmadıkları kalmıyor :)  

Yetenek sizsiniz, o ses Türkiye, bu ses nere gibi yarışmalar da cabası. 

Hayallerdeki aşkı, sevdayı, zenginliği dizilerde yaşayanlar, nasıl oluyor da ilişkilerini bu denli aşağılayan yarışmalara gülebiliyorlar, yoksa bir tür denge mi var benim anlayamadığım. "  Bak işte o diziler var, fakat bir kaç parça ödül veya para için ne hale gelebiliyorsunuz mu demek istiyorlar ?  

Acıklı olan ise yıllarca güneydoğuyu bilmeden Avrupa'yı karışlayanlar ağa dizileri sayesinde Mardin'e, Urfa'ya gider oldular, GAP gezisi acayip havalı bir şey oldu.  Neyse en azından dizi sayesinde memleketi gezmeyi akıl ettiler.

22 Ocak 2014 Çarşamba

Yoruldum

Yıllardır taşınan bu yükten, tahammül etmek için harcadığım güçten, sürekli kendime aynı şeyi telkin etmekten ve her yeni ortamda aynı duyguyu yaşamaktan çok yoruldum..............hem de çok ! Artık bir çaresi olmalı...........

11 Ocak 2014 Cumartesi

11 Ocak

Happy birthday to you...........ne itici bir melodi, hele bunu Türkçe söylemek dayanılmaz. Kazara doğum günlerinizde bulunursam ve bu melodiyi hep bir ağızdan söylemeye kalkarsanız, biliniz ki size eşlik etmiyorum ve bu zevzeklik hemen bitsin diye bekliyorumdur.  
Özel günlerinde sevdiklerimize güzel şeyler söylemek istememize rağmen aynı kısır döngü içine girip bilindikleri tekrarlıyoruz. Bu tekrar sözlerin ötesine geçebilmek cidden zor aslında. İnsan ne diyeceğini şaşırıyor, duyguları doğru ifade edebilecek kelimeleri seçmek zor, çaba gerektiriyor. Ben sayısalcıyım diyerek işin içinden sıyrılıp "iyi ki varsın, iyi doğdun, iyi ki seni tanıdım..............tamam tanıdın da ne oldu ? İyi ki varım, senin için var olmaktan önce kendime var olmalıyım ki, sana faydam olsun :)

Hele yetişkin olup, aile kurup kendimizi daha farklı statülerde bulunca benim için durum iyice berbatlaştı. Yeni evlenenlere ne diyeceğim, bebek tebriğine gittim, hediyesini nasıl vereceğim, ne desem daha anlamlı olur. Düğüne gittiğimde o altını nereye, nasıl takıcam......... hepsi birer karabasan......hala da öyle açıkçası.  Yatılı okulda okumanın dezavantajı olabilir mi ?  Külliyen öyle olmasa da etkileri var diye düşünüyorum. Ebeveynlerimiz bu tür ritüelleri gerçekleştirirken gözlemleyemedik, başımıza gelince de şaşakaldık.

Bir de işin taziye bölümü var, arasam mı, gitsem mi, arasam ne diyeceğim ?  Ne dersem diyeyim acısını hafifletmeyeceğini biliyorum, abes bir laf ederim  korkusu. Babamı kaybedince en iyi bunu öğrendim galiba. Karşımdaki ne derse desin, üzüntüsünü anlayabildim. Biliyorum ki, telefon açarken veya yanıma gelirken o da aynı endişeyi yaşadı. Aramak yeterliymiş, fazla söze gerek yok, acını paylaşıyorum demekmiş.

Doğumdan ölüme anlamlı sözlere ihtiyaç var. 

Bugün benim doğum günüm. Bir avazla  göbek bağımın koptuğu gün yerine, birden fazla avazla hayata tutunduğum gün. Yıllar önce 11 Ocak sabahına kötü bir rüya ile uyanmıştım, Bodrum'daydım, sokaklar çamur içindeydi ve ben o çamurda oğlum kucağımda yürümeye çalışıyordum, üzerimdeki beyaz elbise çamura batmıştı. Bu 11 Ocak sabahına yine bir rüya ile uyandım, yine Bodrum, bu sefer deniz biraz çırpıntılı, yer yer masmavi, kalabalık ve sahilde evler yok, insanlar teknelerde yaşıyor, Denize girmek yerine bir adamı takip edip eski bir eve girdim, adam kayboldu ben o güzel evde kalakaldım. 


İlk Gün
Dolabın içinde beyaz çarşaflar, 
Yataktakiler kırmızı, 
Annesinin içinde bir çocuk, 
Annesi acılar içinde… 
Baba holde, 
Hol evin içinde, 
Ev şehrin içinde, 
Şehir gecenin… 
Ölüm bir çığlıkta, 
Ve çocuk artık hayatta…

Jacques Prévert
 


9 Ocak 2014 Perşembe

Gündem Dışı



Doğruluğundan  emin olmadığım istatistiksel bilgi, "Türkiye'de sosyal medya kullanıcılarının % 60'ı karşı cinsle özel ilişki kurabilme amacı taşıyor" der. Dedim ya doğruluğunu bilmediğim gibi, araştırmanın yolu yöntemini hakkında da bilgi sahibi değilim.  Bilimsel ve teknik detayı atlayınca geriye deneysel kısmı kalıyor,  deneyimlerin  bir kısmı işte bu :)

Günaydın, nasılsınız mesajları kibarca yanıtlanıyor  ve arkadan gelen sorular : 

- Merhaba, hangi sektördesiniz  ?
- Fuhuş
- Şakacısınız fakat bu biraz ağır değil mi ?
- Şaka yapmıyorum, bu sektörde çalışıyorum
- Yazılarınız, fikirleriniz öyle demiyor 
- Yazılara değil söylediklerime bakın :)  Siz var  demek  o.........u ? İşte ondan   (bi daha mesaj gelmiyor )  

- Kaç yaşındasınız ?
- 65
- Şaka yapıyorsunuz
- Hayır yapmıyorum
- Gerginsiniz :)
- Değilim, gererek daha gençleşeceğimi sanmayın lütfen 

- Evli misiniz ?
- Beşinci eşimden boşanmak üzereyim
- Şaka mı bu ?
- Hayır efendim, sizi tanımıyorum bile neden şaka yapayım ?  Şaka olmadığı gibi 6. yı aramıyorum.

- Merhaba, nasılsınız
- Teşekkür ederim iyiyim
- Prenses gibisiniz fotoğrafta
- Aslında kurbağa gibiyim
- Öpsem
- Siz öpeceğinize kurbağa kalmaya razıyım

- Merhaba, yazar havanız var, yazılarınızı çok beğendim
- Teşekkür ederim sevindim, karalıyorum işte, iddiam yok
-Yazmalısınız
-Yeteri kadar var efendim,  haddimi bilirim
- Yine de yazın derim
-Tamam yazarım efendim
- Bana da yazın ara sıra
- Ne yazayım ?
- Özel bir şeyler
-  Kimsin ki, özel bir şeyi hak edesin, ben haddimi biliyorsam, siz de öğrenin bir zahmet

- Çok tatlısınız (her gün atılan ve cevapsız DM ler sonrası)
-Mesafe koymak ve nezaket adına beyefendi dediysem kendini vezir parmağı, beni de dilber dudağı sanma ve lütfen her gün mesaj atmaktan vazgeç
- Ne bu sinir ?
- Sinirlendirme o zaman, iletişim kurmanın da yolu yordamı var
- Manyak karı    ( doğal olarak block)  

- Günaydın ?
- Size de
- Yaşınız ?
- 65, bu arada 38, 58, 167
- Nedir bunlar ?
- Yaş, ayakkabı numarası, kilo ve boy, 
- Nasıl yani ?
- Günaydın arkasından yaşımı soran muhtemelen bu verileri isteyecektir ! Oysa ben sizin aletsel büyüklüğünüz merak etmediğim gibi, kafa da yormuyorum.
- Git işine manyak .........................  ( gittim )

- Merhaba, okumayı seviyorsunuz galiba
- Evet severim
- Resminize bakınca bu bir prenses olmalı dedim 
- Teşekkür ederim, siz okumayı sever misiniz ?
- Bu aralar rus klasiklerine merak sardım
- Çok güzel
- Ayşe Kulin'i de çok beğenirim 
- iyi
- Hemen cevaplamıyorsunuz 
- Ne cevaplayayım kardeşim, bu yaşa gelip de Rus klasiklerini daha yeni keşfettiysen, Ayşe Kulin hayranıysan beni prenses sanmana şaşmamalı, yanıtlarımı anlamakta zorlanabilirsin. Sen en iyisi Anastasia'yı aramaya başla
- O kim ?
- Kız kardeşim 

- Benim olmalısın  
- Tamam hallederiz
- Sevindim
- Olması kolay da, bunun  faydası ne olacak ?
- Seni koruyup kollayacağım
- Oradan bakınca korunmaya muhtaç gibi mi görünüyorum ?
- Birbirimizin olmalıyız
- Sahip Allah
- Dindar mısın ?
- Hac vazifemi bu yıl yerine getirdim, farkındaysan namaz saatleri dışında buradayım
- Allah kabul etsin bye :)     ...................hoşçakal yerine bye diyebilen hacı sevmeyen erkek bu olsa gerek :)

Dar görüşlü ve şekilci insanlarız . Geri kalan % 40, muhtemelen daha fazlası özel ilişki peşinde değil, her kadın sizi beğenmek zorunda olmadığı gibi, siz de kendinizi beğendirmek zorunda değilsiniz. Bu tür ortamlarda dostluklar da kurulabiliyor, farklı fikirler öğreniliyor. Ancak bunun yolu doğrudan özel bilgileri sormaktan geçmiyor veya her kadının beğeneceğini düşündüğünüz gerçek dışı iltifatlardan.  Sanal ortamda pat diye boyunu ve kilonu sorabilen adam ne hikmetse kafede otururken ancak öküz tren aşkı yaşayabiliyor. Saçma soruları  gerçek yaşamda da bu şekilde sorabilecek özgüvene sahip olsa zaten internet ortamındaki kadınları potansiyel partner olarak görmeyecek. 

7 Ocak 2014 Salı

Take a look at me now

7 Ocak 2001..........Pazar.........o gün tam olarak ne yaptığımı hatırlamıyorum bile, muhtemelen yemeği dışarıda yedik, o zaman sorsalar sıradan bir gün derdim, oysa  mutlu olduğum günlerin sonuymuş..........bilemezdim !  Önceliklerim şimdikilerden farklıydı, gözümün ışığı dört gün sonra olacakları görmeyecek kadar az mıydı bilmiyorum......O güne geri dönmek ister miyim.............onu da bilmiyorum............tek bildiğim şimdiki BEN o acıdan sonra ortaya çıktı............bir şekilde yine var olurdu...........keşke gözyaşıyla yıkanmamış olsaydı ! Yeni yaşama sayılı günler kaldı........