23 Eylül 2014 Salı

Yol

Nereye ulaşacağını bilmediğim yollara çıkıyorum ve eğleniyorum :)

Kalacağım yeri bile bilmiyorum bazen, ne çıkarsa bahtıma, neyse ki, bahtım güzel.......Birazdan yine düşeceğim yollara, istikamet belli, yaşama renk katacak tesadüfler mutlaka olmalı.......

9 Eylül 2014 Salı

annem misin gerçekten ?


Bu akşam yine annemle dalaştım. Belliydi sataşacağı, biriktirmiş, kurgulamış......Bir kez daha anladım ki, beni hiç sevmedin ve asla sevmeyeceksin .......

Bu sevgisizliğinin ben de açtığı yaraları anlatsam dinlemezsin bile. Bazen merak ediyorum sevginin ne olduğu biliyor musun ? Bana içten sarıldığını hatırlamıyorum.........

Senden uzakta büyüdüm ben, Kendimi korumak uğruna kabuklar geliştirdim, duygularımı saklamayı öğrendim..........sen zayıflığı sevmezsin çünkü.......

Annesinin sevmediğini kim sevsin ?

Kimse sevemez sandım, önüme çıkan her sevgiyi sorguladım, inanmadım......"Allah belanı versin bak ne hale geldin"  dediğinde, günlerce ağladım........Evet günlerce, bu öyle bir duygu ki, hangi kelimeyle ifade edeceğimi bile bilmiyorum........korkunç bir yalnızlık, istenmezlik.........yokluk, hiçlik........

Anne olunca senin beni doğurmaktan başka bir şey yapmadığını anladım. Sadece doğurdun o kadar. Evlat çok güzel bir şey be anne, o gözümün bebeği, en değerlim ! Yüzü bulutlandığında içimde fırtınalar kopuyor.........Ne çok koruyucu olmalıyım, ne de uzak........onu sevmek çok güzel, sevdiğim kadar da anlamaya çalışmak.  Benim doğrularım onun olamaz, o bambaşka birisi, sevgimi vermem yeter, Ayağı tökezleyince yanında olacağımı bilmesi yeter.......

İşte ben bunu hiç hissetmedim, aksine düştüğümü bilmeni bile istemedim, başkalarıyla kıyaslayacaktın, durup durup "beceremedin" diyecektin..........

Anne ben buyum........büyük hırslarım yok, bunu anla artık !  Böyle mutluyum, serseriyim, aykırıyım, dağınığım, kafama göre istediğimi yapıyorum, evime eşya almak yerine dağıtıyorum. Eşyanın esiri, kölesi olmak istemiyorum. Bak dediğin gibi evi ne hale getirdim, burası benim evim, süslemek istemiyorum, her şeyin bir işlevi var. İşime yaramayanı atıyorum, her zaman temiz olmak zorunda değil, temizlemek istemediğimde çekip kapıyı çıkıyorum. Dayanamadığım ortamlarda olmayı sevmiyorum, sevmediğim insanlara katlanmıyorum. Olan paramı istediğime harcıyorum sana ne ? Senden hiç para istedim mi, senden hiç yardım istedim mi ? İstemedim...........

Böyle mutluyum..........senin arkadaşların, çocuklarının hayatları beni hiç ilgilendirmiyor. Bu topa girmediğimi öğren artık. Oğlum elini omuzuma atıp "anam" dediğinde ki, mutluluğu dünyanın hiç bir malına, mülküne, başarısına değişmem biliyor musun ?  Bilemezsin ben de sana "anam" demedim.

Hala beni iğnelemeyi bırak........susuyorum, susuyorum..................sabrım taşınca bu geceki gibi çemkiriyorum !

Bir kez olsun bana sevgiyle yaklaşsan, hani bırak sarılmayı, şöyle bir sırtımı sıvazlasan !

Yazdım ve oğlumun gözünün içine bakıp, bir gün seni üzersem bunu bana söyle dedim......... onu üzdüğümü, canını yaktığımı sanırken aslında kendi canımı yakarım, o benim aynam..........




5 Eylül 2014 Cuma

Sistem

(System) Kökeni, Yunanca’daki "sustema" kelimesidir, birleşik bir bütün demektir. Dilimize Fransızca’daki "systeme" kelimesinden geçmiştir. Bir bütünü oluşturan düzenli parçalar, birbiriyle uyumlu düşünceler, kurallar, ilkeler, yöntemler, sosyal, ekonomik veya siyasal örgütlenme şekli, düzen, usul ve yol gibi anlamlara gelir.

Sistem kısaca bu, her yerde olması gerekiyor, beğeniyor veya beğenmiyoruz. eleştiriyoruz fakat parçası olmaktan da kurtulamıyoruz.


Sistem yerine düzen kelimesini kullanırsak, argo tabirle düzene uymaz isek düzülüyoruz.

Seçimler yapıyor, kazanıp, kaybediyoruz.

Durmaksızın tartışıyoruz.

Öyle bir sistem ki, millete hizmet için vekil, belediyenin başına geçip daha yakınındakine hizmet için başkan olmak istesen kendini ait hissettiğin siyasi görüşü temsil eden partiye para vermek zorundasın, harcama yapmalısın ! Diyelim ki, 10.000.000  tl harcadın bu iş için, neden ?  Sadece hizmet etmek mi amacın ? Hiç inandırıcı değil..........hangi partiden olursan ol, harcadığın paranın en az 10-100 mislini kazanmak gibi bir derdin var. Yoksa neden o kadar para veresin ki ?  Belki o miktar seni ömrünün sonuna kadar çalışmadan yaşatacak :) 

Tek amaç hizmet etmek olsa, birileri gelip seni bulur, "adamım sen çalışkansın, dürüstsün, hadi gel enerjini bize harca" der..............diyor mu hayır !  Aday adayı olmak için bile partilere bağış yapmalısın !

Durum bu ise biz neyin sağını, solunu tartışıyoruz. Millete hizmet etme amacına ulaşmak için milyonlarca lira harcaman gerekiyor, seçildiğinde yöntemi nasıl olursa olsun, harcadığını tekrar kazanmak isteyeceksin ve işte o zaman gerçekten dürüstlükten ne anladığın ortaya çıkacak. 

1 Eylül 2014 Pazartesi

Mikado

Her neslin kendine göre yaşadıkları, bir önceki nesilden empoze edilen tavırlar, bilgiler ve yaklaşımlar bir sonrakinde oldukça farklı  tezahür edebiliyor. Ancak  nesilden nesile aktarımlar artık eskisi gibi  değil, teknoloji ile birlikte bilgiye ulaşmak kolaylaştı, büyükannenizi dinlemektense google amcaya sormak, veya çeşitli internet sitelerindeki gruplarda, akranlardan bilgi almak daha kolay ve inandırıcı geliyor. Hal böyle olunca da nesiller arası etkileşim azalıyor.


Yüksek öğretim şansına nispeten daha az sahip olan benim neslimin anneleri;  bu eksikliği, yeni gelişen kapitalizmin dayattığı ekonomik özgürlük" kavramını  "aman kızım oku, aman bir meslek sahibi ol, aman kocana muhtaç olma diyerek" bize aktardılar ve okuduk. Meslek sahibi olduk, fakat öylesine arada kalmıştık ki, yine annelerin söylediği "kadın profesör bile olsa evinin kadınıdır" lafı da hep kulaklarımızdaydı. İşte iyi olmalıydık, evimizi çekip çevirmeliydik........beklenen buydu. Bu becerilerin yetmediği noktada "kadın mutfakta aşçı, salonda lady ve yatakta orospu" olmalı kavramıyla karşılaştık............iyi de kolay mıydı hepsini birden becermek :) Feminen yanımız güdük kaldı, çalışıp para kazanırken, ev işlerine koştururken, yatağı unuttuk.

Ne mi oldu, adamlar bizi kazandığımız paramız ve çocuklarımızla bırakıp, yatağa koştular :)

Bunları yaşayan nesil nasıl kızlar yetiştirdi ?  Tamam oku kızım, işin olsun, amma velakin sırtını da iyi bir kocaya daya ! Parası olsun, sen kazanmak zorunda kalma, kısaca adamın etinden, sütünden, kılından, tüyünden yararlan. O sana bakarsa, senin işveye, cilveye daha fazla vaktin olur :)

Böylesini bulmak ise ciddi iyi avcılık becerileri gerektiriyor. Annenin yatakta hakimiyet kuramadığı anlayan bu nesil, avcılık becerilerini burada devreye sokuyor işte. Ustalaşmak için pratik yapmak şart, başlıyor çalışmaya, artık ekonomik özgürlük çok dert değil, Erkekler nasıl yapıyorsa ben de yaparım diyor, teknoloji de imdada yetişince, hem bardan adam kaldırabiliyor, hem de internetten download edebiliyor.  Sosyal medya denizinde paylaşacak resimler çok, cilalanan yaşamlar ve artan arkadaş, beğeni sayılarıyla beraber, kendinden uzaklaşma ve  farkedilmeyen  yalnızlaşma başlıyor. Sadece kadınlar değil, erkekler de aynı duyguları yaşıyor. 

Aşk, sevgi, seks o kadar ucuzluyor ki, her şey bir tık uzağınızda. Yapay yaşamlar, duygu yoksunu gülümseyen adamlar, çiçekler, kahveler, git gide mekanikleşen cinsellik......... seksin bile sanalı olduktan sonra :) geriye ne kalıyor ?

Av bollaşınca değeri kalmıyor , potansiyel uğruna mevcut olana emek vermek bıraklııyor, nasıl olsa bilgisayar başına geçince sizi anladığını sandığınız birileri var, oysa o da anlaşılmayı bekliyor, sizi anladım derken aynı anda onlarca erkek ve/veya kadını anlıyor :) Anlaşılamadığınız noktada "eski aşklardan" dem vuruyorsunuz, eski bu kadar güzeldi de neden eskilerin deneyimlerine sırt çevirdin ?  O deneyimleri dinleyip, kendine göre sentezlemedin ? Hem eski gerçekten güzel olsaydı, sen böyle olmazdın :) Ayrıca sadece aşk şiirlerini paylaştığın şairler, acı da çektiler, o şiirler ucuz aşklar için yazılmadı bebeğim :) 

Artık avınıza eriştiniz, buldunuz sizi sırtında taşıyacak erkeği, çalışmasanız da olur.  Sıra geldi Japon imparatorunu doğurmaya :)

Bir hamile kalmak ki, aman allahım, sanki başka hiç bir canlıda görülmemiş şey. Bir tek bunlar doğurabiliyor. Doğum sonrası ortaya çıkan by product kızımızı kraliçe yapmaya yetiyor. Bir bilse annesinin evde doğduğunu, büyük annesinin neler yaşadığını...bilmeyince birbirlerine veriyorlar gazı, facebook da doğmamış bebeğe sayfalar açıp, burcuna göre giydirip, ona göre davranıyorlar. Çocuktur dediğinde, "her halinden belli o bir koç erkeği" diyor.......Len kızım ne koçu, ne boğası, bebek işte !  Adam olup olmayacağını anlamak istiyorsan bokuna bak, burcuna değil !

Avcıyken, av durumuna düşen erkek ise, doğum sonrası depresyonuyla mı uğraşşın, para mı kazansın, kraliçeyi mutlu mu etsin bilemiyor ve bilemezken bazılarına salondaki kanepenin yolu gözüküyor. Yine yalnız kaldın be adam !

Kadın artık senden alacağını aldı, git kendini sanal ortamlarda oyala, eski arkadaş bulurum diye Facebook da fingirde veya iş yerinde macera ara.......Asıl istediğin seni anlayacak, iki çift laf edebileceğin biriydi oysa......... sanıldığı kadar öküz olmadığını biliyorum.

 Eşine gelince; Japon imparatoru ondan kopana kadar idare eder, onca zaman seni yalnız bıraktıktan sonra, kendi yalnızlığını anladığında o da senin gibi potansiyelin peşine düşecek, beraber büyütemediğiniz sevgiyi başka kapılarda arayacak........... 

Bunlardan yetişen nesil, nasıl olur acaba ? 

Meryl Streep - I feel the same :)

I  love and admire her, and she is absolutely right !


“I no longer have patience for certain things, not because I’ve become arrogant, but simply because I reached a point in my life where I do not want to waste more time with what displeases me or hurts me.

 I have no patience for cynicism, excessive criticism and demands of any nature. I lost the will to please those who do not like me, to love those who do not love me and to smile at those who do not want to smile at me. 

I no longer spend a single minute on those who lie or want to manipulate. I decided not to coexist anymore with pretense, hypocrisy, dishonesty and cheap praise.

 I do not tolerate selective erudition nor academic arrogance. I do not adjust either to popular gossiping. I hate conflict and comparisons.

 I believe in a world of opposites and that’s why I avoid people with rigid and inflexible personalities. In friendship I dislike the lack of loyalty and betrayal.

 I do not get along with those who do not know how to give a compliment or a word of encouragement. Exaggerations bore me and I have difficulty accepting those who do not like animals.

 And on top of everything I have no patience for anyone who does not deserve my patience.” _ Meryl Streep